Plan: Hayatta Kal!

İnsanoğlu için plan yapmak doğmasıyla başlar. Plan basittir: Hayatta kal! En temel ihtiyacımız olan beslenme etrafında şekillenir çoğu şey. Çok karmaşık gibi görünen insan hayatı basit iki temele oturur: Beslenmek ve üremek. Hayatımızdaki diğer herşey zamanla hayatımızı renklendirme adına icat ettiğimiz şeylerdir aslında. Gün boyu sadece avlanırken, şimdi gün içinde yaptığımız şeyleri bir düşünün! Doğar doğmaz hayatımız planlanmaya başlar. Önce ebeveynlerimizin bizim için hayalini kurduğu hayat için mücadele vermeye başlarız. Zamanla genişleyen çevre bilincimizi de açar. Kocaman bir evcilik oyunu içinde olduğumuzu anlamamız kısa sürmüyor malesef. Basit bir kaç ihtiyacımız varken, şimdi sayısız ihtiyacımızı karşılamak için boğuşuyoruz. Çoğu kimsenin barınma ihtiyacını düşünün! Neden birileri bir başkasına kira ödemek zorunda? Barınak inşa edeceğimiz bir arsayı neden bir başkasından satın almak zorundayız? Ona kim satmış? Ona satana kim satmış?

Bugün yaşadığımız sıkıntıların en büyük sebebi nüfusumuz. Artan nüfus, yaşama alanlarımızın hızla daralmasına, kaynakların tükenmesine neden oluyor. Buna kendi kendimize icat ettiğimiz, arzularımızın kamçıladığı ihtiyaçlar da (Steve Jobs: Bizim işimiz müşterilerin ne isteyeceklerini onlardan önce bulmak. İnsanlar ne istediklerini, ancak onlara gösterdiğin zaman bilirler.) eklenince bambaşka bir dünya bekliyor bizi. İnsanoğlunu (kendimizi) kontrol altına almak için kurduğumuz siyasi ve ekonomik sistemler bugün milyonlarca insanın insanlık dışı koşullarda yaşamasına sebep oluyor. Bir tarafta beslenme ile ilgili en ufak sorunu olmayan insanlar varken bir yandan her gün ne yiyeceğini düşünen insanlar var (bnz: Survivor Ünlüler - Gönüllüler).

Hayatımız basitken ne hale girdiğimizi gösteren bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Amerikalı bir zengin işadamı, bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika köyü kasabasına uğrar. Limanda gezerken, ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar: "Merhaba, bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı?"

Balıkçı, tümünü bir iki saate yakaladığını söyler. Yabancı adam bu kez, niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı, ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.

Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır: "Geç vakit yatarım, sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım, öğleyin de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları, amigolarla beraber gitar çalıp beraber eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yaşantım var efendim."

Amerikalı gerinerek, "benim Harvard'dan masterım var ve sana yardım edebilirim. Balık tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa surede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle, yakaladığın balıkları aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın. Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun."

Ve amerikalı devam eder, "tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los Angeles'e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York'a yerleşirsin."

Balıkçı düşünceli vaziyette sorar: "Peki bayım, bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır?."

Amerikalı yanıtlar,: "15-20 yıl kadar."

"Peki bundan sonra efendim?" diye sorar balıkçı...

Amerikalı güler, "Şimdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde, şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın! Kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!"

Meksikalı, "eee...sonra bayım?"

Amerikalı, "ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin, İstersen zevk için biraz balık tutarsın, çocuklarınla oynayacak, karınla siesta yapacak zamanın olur, akşamları da arkadaşlarınla gitar çalar eğlenirsin. Nasıl, mükemmel değil mi?"

Etrafınızdaki bir çok insanla konuşun. Çoğunun istekleri aslında çok sadedir. Evlenmek (her iki manada), düzgün bir işte çalışmak, emekli olmak ve güzel bir yerde ailesi ile yaşlanmak. Ama basit gibi görünen bu isteklere ulaşmak için ömrümüzü tüketiyoruz. Sürekli plan yapıp, yeniden ama yeniden isteklerimizin peşine düşüyoruz.

Sürekli kuralları çoğalan, karmaşık hale gelen bir oyun içindeyiz. Kuralları hep birlikte belirliyoruz.

Sahi sizin planınız nedir?

Uzun zamandır neden yazamadığımı düşündüm. Nelerin değiştiğini, nelerden şikayet ettiğimi düşündüm. Bu vesileyle "Değişen hayatlar" fikri üzerine ilk yazımı okudunuz.

Yorumlar

  1. Sistemi eleştiren ve özetleyen güzel bir yazı olmuş. Ama gerçek şu ki hepimiz ihtiyaçlarımızı karşılayacak minimum hayat sistemiyle yaşasaydık insanlık hiçbir alanda ilerlemeyecekti. Yani hala taş devrinde yaşıyor olacaktık. Tabi, bu iyi mi olurdu kötü mü orası ayrı. Yine de herkes bu sistemi ayakta tutarken ve insanlık ilerlerken (!) bireysel olarak bir adım geri çekilip kıssadaki balıkçı olabiliriz. Onun yerine sadece şikayet etmekle yetiniyorsak, balıkçı kadar zeki olamadığımızdan mı yoksa cecur olamadığımızdan mı bunu yapamıyoruz, bilemiyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder